28.11.2024/Pınardere
Merhaba. biraz yağmur yağdı. biraz kar yağdı. nanelerin ve soğanların birazı göründü. çoğu toprak altında. kökler tutunuyor. solucanlar besleniyor. günler akıyor. çok akşamlar görüldü. uzun geceler görüldü. elektrik kesintileri. yaşam soğutucuları ve ısıtıcıları. yollar uzundu. yüründü. sonbahar fotoğrafları kaydedildi. kış fotoğrafları çekilmeyi bekliyor. makine soğuk. ellerim soğuk- yine de yazıyor. cevizler tükeniyor. çay sıcak ve hızlıca tükeniyor. çünkü günler upuzun ve kendimleyim. kendimle bu aralar iyi anlaşıyorum. öğrencilerim arkadaşlarım aileler kediler ağaçlar kitaplar ve müzik kendimle aramı iyi yapıyor. aramız iyiyken yazmak istedim. her an bozuşabiliriz. saatlerce yürüyen biri olarak yürüme ile ilgili kaynaklar okumalıyım, dedim ve ''yürümeye övgü'' ve ''yürümenin felsefesi'' adlı metinlere bulaştım ve iyi kitapların insana ne yaptığını düşündüm. iyi bir kitap insana ne yapar? sanırım nerdeyse hiçbir şey :) yaşama yaklaştırıyor beni. başka bakma şekilleri ve başka duyma şekilleri veriyor ve bunu yapması okumak için yeterli bir sebep olsa gerek. yürürken sık sık zihnimin akışkan oluşu ve yersiz yurtsuz sadece yürüyen bir varlık oluşum aklıma gelirdi. okuduğum kaynaklar bu fikrimi güçlendirdi. ayaklarımla da duyabilen bir varlığım sanırım. ağaçlar arasında uzun bir köy yolu. şehre gidiyor ve başka köylere ve başka yollara ve başka yaşamlara ve başka asfaltlara bağlanıyor. her şey her şeye bağlanıyor ve her şey her şeyle ayrışıyor. yolu ve yürüyüşü düşünmek ilginç. cezbedici. birleştiren ve ayıran bir şey. koparan ve bağlayan bir şey. hareket eden ve hareket ettiren bir şey. kıvrılan ve akan bir şey. zihinlerimiz de böyle değil mi? yaklaşık bir aydır zihnimin bu köy yolu gibi aktığını düşünüyorum. zihnimdekilerle neler yapabilirim bilmiyorum ama bir şiirimin adı şuydu ''insan durmaya aykırı''. yaşayıp göreceğim. göreceğiz. son zamanlarda düşündüğüm başka bir şey de evimin yanındaki mezarlık. bugün yine tuhaf hissettim. okul bitti. hava güneşliydi. balkona vuran güneş şahaneydi. çay demledim. ceviz kırdım. pestilin arasına koydum koydum yedim. muhteşem bir rutin gerçekten. bu arada mezarlığa gelen oldu. selam verdi bir kadın. öğrencimin annesiymiş. hal hatır sordu. kızının durumunu sordu. muhabbeti kısa tuttum mezarlıktalar diye. sonra ağlama sesi geldi. iki dakika önce yaşam hakkında konuşuyordu. iki dakika sonra ağlamaya başladı. ben çayımı içtim. kadın ağladı ve ben ceviz yedim. ceviz ağaçları ve cevizler insanı yaşama yakın kılıyor. eminim buna ve ağlama sesleri eşliğinde gün bitti ve ben Xalit Tarî'nin albümünü iki kez dinledim. kadın gitti. herkes yasını kendi içinde yaşıyor. yas biricik ve çok içerde. ve benim ölü komşularım açtığım şarkıları severek dinliyorlar diye düşünüyorum. bunu bildiğim için şahane müzikler açıyorum ve hep birlikte yaşayanlar yaşamayanlar yaşamaya çalışanlar yaşamla ölüm arasında kalanlar yani tüm türkiye olarak yani hepimiz canlılar ve cansızlar olarak iyi müzikler dinliyoruz. başka ne yapılır ki zaten? bahçe kökler toprak ve toprak altındakiler ve toprak üstündekiler minik hayvanlar ve kediler ve köpekler ve şuan halının üzerinde gezinen adını bilmediğim minik çirkin kara ev arkadaşım böcek (ev arkadaşım olsun istemezdim) ölü toprağı ve yaşam toprağı elektrik kesilince yanan fener( en sevdiğim) şofben( en candan arkadaşım) 6 yıldır birlikte yaşadığım ve beni kölesi yapan kedim Münüş (Münevver) Pınardere yani serin bir kelime ve maalesef yazları gelinen kışları gidilen o yer (büyük haksızlık)... neyse ki insan geçici yaşam kalıcıdır. sakin ve dinginim. başıma gelecekleri heyecanla bekliyorum.
meryem coşkunca
Yorumlar
Yorum Gönder